Donnerstag, 31. Januar 2008

Diktatör ruhlum

Anlatmak istediğim şeyi anlamayacağından okadar eminimki..Ateşin hissetiğim sıcaklığı ama göremediğim rengi gibisin adeta. Nerde tutuştuğun belli diil. Acımsız cezalar dağıtan diktatörler gibi beyninde dizelediğin hayat kurallarınla yaktığın ve mahvettiğin bir şehir gibiyim. Yollarım yıkılmış ve köprülerim çökmüş. Onarılmayı bekleyen kalbim hasarlı gökdelenlere eş değer sanki. Dipsiz bucaksız bir kuyu olan beynim çektikçe gelmeyen sularımla dolu. Ellerime aldığım çakıl taşlarım attığım anda ses çıkarmayı bile beceremiyorlar. Zor ve süprizlerle dolu hayat yaşamaya değer diye ilerlerken yollarda bir türlü anlayamadığım, adını belirleyemediğim ve sayfalarını çeviremediğim bir kitap gibisin. Yinede elimden düşesin yok. Yatağımın baş ucu süsü, gecemin ayı ve günümün güneşisin. Nasıl tarif etsem bilmiyorum. Acaba sessiz kalıp söndürmeyemi çalışsam yoksa nefes alarak büyütmeye devammı etsem? Okadar tutarsız ki hislerim her konuda, ama gel gör ki noktalarım ve virgüllerim bi okadar yerleşmiş şekilde hayat sayfalarıma. Bildiğine ve hissetiğine okadar eminimki harflerimi..

Montag, 28. Januar 2008

Karanlık

Bir gün yine sona ermekte, güneş battı karanlık çöktü. 24 saatin beni en çok yoran dilimi başladı. Yorgunluklarım hedefsizliğimden, kaybolmuş ruhumu ve inancımı tekrar kazanmak için sarf ettiğim çabadan dolayı. Uyumak baya zor gelir oldu yine son günlerde, dalamamak bir türlü kafanda budaklanan binbir türlü soru cevap şeklinde geçen sohbetlerden dolayı. Cevapsz kalmak isteyen nedenler inatla, bitmek bilmeyen düşünceler, sonu belli olmayan bir hissiyat. Artık yorulmak istemiyorum, dibin en dibini görmüşüm zaten. Çıkışımı bir türlü seçemez oldum yine. Sabah olunca hislerim gece yaşattığım sahnelerimi yaşamak için alevleniyor sanki yine. karşılaştırmakla geçen insan yolculuklarım, karşılaştırmamam gerektiğini bas bas bağırsa bile elimde olmada yapıyorum işte. Ne zaman biter ki bu maraton ? Duyması gerekenleri duyarmı acaba hislerim?

Yoruldum

Bu kaçışlar, bu kovlayalışlar, bu sarılmalar, bu sevmeler, bu yalan ağaçlar, bu yalan öpüşler ve bu hayatlar yordu beni...

Samstag, 26. Januar 2008

ANLAM

Savumasız yağmur tanecikleri gibi düşer yerlere benim aşklarım. Düştüğü yerlerde iz bıraktığı gibi oluşması ile silinmesi bir olur nedense. Açıklayamadığım kan dolaşımı, heyecan ve ürperti bir arada kaplar bedenimi. Yüzümdeki saf gülümseme içimdeki garip titreme kendini dışa vurur. Dik duramam sevdiğimin karşısında, bakamam ellerine...Elleri dokunsa keşke bana, gözleri görse keşke içtenliğimi ve sevgimi..keşkelerle doldurmak zorunda kalmasam keşke yazımı, keşkelerle yaşamak zorunda kalmasam keşke günlerimi..Dalmasam uzaklara, bakmasam sana, titremese keşke aşk sözcükleri dilimde..Elimi tut diye uzatmasam keşke ellerimi, kalbimi açmaya çalışmasam keşke..beklemesem o gelmicek mektupları, dinlemesem çalmıyacak kapımı...Hissetmesem istenilmeyen şeyleri, görmesem kafamda büyüttüğüm SENLERİ.

Sorular

Olmak istediği yerde olması gerekirken neden olması gerektiği yerde ellerimiz? Anılarımızın tutuştuğu yerler neden hep acı vermekle yaşar beynimizde? Kanımız kaynarken kaynaması ile neden suçlanırız? Hayatın oluşturduğu kurallara uyulmadığında neden cezalar büyük olur? Neden Damgalanırız yanlışlarla? Özümüzü aramak suçmudur? Suç ise neden arama iç güdüsü ile yaşarız? Sorgulamalarımız yersizmidir bu anlarda? KABULLENMEKMİDİR yaşamak?

Harfler

Kişisel iletilerim benim gözümden akanlar. Akmasını durduramadığım bir nehir gibi adeta. Nehirimin kenarlarında duranlar yeşil değil kara ağaçlar. Kesmeye kıyamadığım saçlarım ve bakmaya doyamadığım resimlerim gibi. Çok kabullenmişim bu hallerimi, silmek kolay değil şimdi. Beni ben yapan iletilerimi beni ben yapan yaşadıklarımla beraber okuyorum..Sen de oku, bil ve gör özümden geçenleri...

Freitag, 25. Januar 2008

Kime?

Hak edene değil, istediğine bu gidişler. Sevildiğine değil sevdiğine bu kalışlar. Bakana değil gördüğüne bu damlalar. Bekleyene değil beklediğine bu varışlar...

Karelerim


Özet gibi hayatım, aklımdan akıp geçen düşlerim. Siyah beyaz film karelerimin içinde arıyorum renklerimi. Özümde her tondan renk açarken zamanında artık onları aramakla meşgulüm. Yitirmişim olumlu düşüncelerimi, zaten renksiz tonlarda boyadığım resimlerimin nedenide bu. İstiyorum aslında cıvıllığımı tekrar, ama istemekle olmak arasındaki dağ farkının farkındayım. Kadere ve bundan dolayı doğmuş olan hayatın süprizlerine inanıyorum, buna inandığım için bu yolda yol kat etmenin yada kat etme ihtimalinin olasılığını bile kabul etmiyorum. Sessizliğimi korumaktan başka yaptığım ve yapacağım bir şey yok. Sessizliğim dışa yönelik, içimde çığlık haline dönüşen düşüncelerim, kurgularım ve aramalarım var oysaki. hayatın bir ucundan tutma isteğiyle yanıp tutuşuyorum aslında, yapamıyorum. Çok çaresiz kaldım yine gecelerde. Geceler ki şu an özümü anlatıyor. Ara sıra gidiyor bu yanlızlık, aldatıyor beni, aldanıyorum her zamanki gibi, ama ansızın kapımın ziliyle ürpertinin gelmesi bir oluyor. Yine aynı his geçiyor karşıma yerleşiyor beynime. Bir çağ atlatıyorum sanki, geçmesini bir an önce istediğim bir çağ. Olur olmaz tepsilerde önüme sunulan şeyleri düşürmemek için okadar dikkat ettim ki halbuki ben. Düşmesin diye bir çok rengimi kenara koyabildim gözümü kırpmadan. İçimde hep aynı güç itekledi beni "GÜVEN". Her yer de yazılmış çizilmiş her karede "güvenme" dense bile onları yazılmış çizilmiş olarak kabul edip yine döndüm süprizlerle dolu hayata. Güvendim. Güvenimin vermiş olduğu cesaretle yaptım yaptığım şeyleri. Yapmamalıydım. Pişmanım. Üzüldüm. Ağladım yine olmadık şeylere. Oysaki her damla göz yaşım beni sevenlerin yüreğine bıçak gibi saplanırken. Engel olamadım dur diyemedim hissetmemen gereken şeylere. Suçlumuyum? Değilmiyim? Değilsem neden cezamı çekiyorum? Kötü düşünmedim kimseye yüklemeden renksizliği, kendi yolumda bir anı olarak kabul ettim yine her şeyi..İçerledim ama hissettirmedim. Ana insanlarımız siyah beyaz, ben ise arasındaki binbir tad kazandıran renkli film sahnelerini çekmeye çalışan, imkansız dağları görmeye çalışan, güneşi özleyen, suda yüzmeyi öğrenmeye çalışan, düşen ama kalkmaya çabalayan bir çocuk hissiyatındayım...

Donnerstag, 24. Januar 2008

Tarif

Hüzün. Yorgunluk. Yılmak. Sevmek. İstemek. Hayat. Umut. HAYAL. Buna benzer daha tonlarca kelime daha ruhuma eş değer. En çokta ruhumun yorgun hali beni engelleyen. Bir türlü dinlendiremediğim, özü kaybolmuş yorgunluğu ruhumun. Özü kaybolmuş bu yüzden bir türlü çıkamıyorum bu karmakarışık kafamın içinden. Sevmek. Ürettiğim sevgiden çok kaldı depomda, bir türlü çıkaramıyorum elimden. Hep taşıyorum içimde, o derece ki ağır geliyor bedenime. Çözemediim kelimeler cümleler kovalayışlar beynimde. Düğümlü kalmış bedenimde, ısrarla kalmaya devam ediyor. Konuşmak. Hiç bir şeye fayda etmiyor, okadar yalancı ki bu konuşmalar, yoluma daha da engel oluyor. Karamsarlık. Hiç bana uğramaz dediğim, şimdi ise koynumdan çıkmasını bilmeyen tanım. Yudum yudum her nefesim sanki, hissederek ağlamalarım artık. Hiç olmam dediğim hallerdeyim, sonu başı belirsiz. Neden. Onu aramayı bırakalı baya oldu. Nedensiz kabul ettiğim doğasal bir güç gibi halim. İsimler. Kafamda belli belirsiz tonlarca isim, hepsinin yanında yine kafamda ürettiğim resimlerim. Gece sahnelerime dahil olmayı becerebilen isimler, en çok gitmesini ve silinmesini istediğim ama aksine inatla dilime kazınmış isimler. Dilimden uçuşan her kelimenin içinde gizli saklı uyuyan isimler. Hbersiz cığlıklarım, gece sohbetlerim karşılıksız, dalmalarım, düşüncelerim ve hayallerim hepsi peşime düşmüşler yine. Kovalamaktan bıktığım bu ruh halimi anlatmak ne kadar zor yazarken anlıyorum. Yazarken anlıyorum dipsizliğimi ve en önemlisi yanlızlığımı. Devireceğim gün geldiğinde bu saçma karmaşıklığı, çiçeklerle süsleyeceğim hayallerimdeki en büyük damgayı.

Samstag, 19. Januar 2008

Hayatı anlıyorum

(Hep aynı şeylerle karşılaşmakmıdır hayatın özeti? Aynı olayları başka figüranlarla doldurmakmıdır? hayatın anlamını anlamak kadar zor bir maraton varmıdır acaba şu hayat dediğimiz zaman çizgisi üstünde? Koşturmacalar, sabah öğlen gece..Bu kadar rutinlikmidir hayat? Gece uyumak, gündüz uyanmak? )

Düşünmek

(Düşündükçe kayboluyoruz açıklığa varmamız gerekirken, düşsüz yaşanılmazken bu çıkmaz yolu taşları ile aşmak gerekir bazen zor olsa bile. Kendimizi avutmak yerine gerçeklerin yüzüne bakabilmek güçlendirir bizi. Bazen acı çeksek bile en doğru yol herzaman budur. Acıları yanımızda taşıdıkça yolumuz ağırlaşır, önemli olan ilerlerken acıları da bir bir kenara atabilmektir. Düşünmek insanaözgü bir güç, bunu kullanmasak insanlığımızın ne özelliği kalır ki? Düşündüğüm yollarda aşamadığım engelleri dökmeye çalıştığım yazılardan biri yine..)

Hayal (Hayat)

Hayal kırıklığının temel taşı..kurmaya korktuğun, gerçekleştiğinde şaşırtan, çok özel ve hiç bir zaman bitmek tükenmek bilmeyen bir pil ile çalışan yaşam kaynağı. Dozaşını aştığında zarar verebilen, ama bazen saniyesi bile büyük hasara yol açan doğasal bir güç...