O konağın en üst penceresinden uzatırdı başını, gelen geçeni süzerdi hep. Kapısını çalana açmazdı kapıyı, o duymak isterdi geleni. Dilber adımını sağlam atardı hep, zaten o bakınırken görmezdi kimse. Dışa saçtığı hersey asilliğini tamamlardı hep. O gün güneş vuruyordu karşı kaldırıma, ağaçlardaki çiçekler sanki saçlarına taç gibiydi, içindeki huzur ve heyecan her an açacak laleleri andırıyordu. En güzel yazmasını taktı, bugün güneşi teninde hissetmek istiyordu, dışarisı onu korkutsa bile çıkma isteğine engel olamadı. En güzelini aldı herşeyin yanına, agzındaki o eşsiz tadı tarif etmekte zorlandi, ama huzurluydu. Aynaya baktığında dilber, o günkü güzelliğinin farkına varmıştı. Duruşunu kontrol etti, yazmasını düzeltti, eline çantasını alıp, özenle kapıdan adımını dışarı attı. En sevdiği bahçeye gidecekti, bir kaç ay önce görmüstü. Tekrar uğrayıp ne halde diye görmek istedi. Yola çıktı, ne kadar yabancı geliyordu ona bu his..Uzun zamandan beri hep karanlıktı hava, ama bugün ayrı bir aydınlık diye geçirdi huzurlu içinden. O artık yürümesini çok güzel beceriyordu. Yolu taşlıydı ve topuklu ayakkabıları ayaklarini sikiyordu üstüne, ama hiç bir şey engel değildi o an onun için. İşte burası..Burda güneş daha bir parlak sanki, içinde ki o laleler açıverdi hemencecik...Yalancı güneşe kanıp..Yağmurun ilk damlası yazmasına denk geldi...sonra yüzüne, sonra kalbine değdi adeta..Kandırmıştı dilberi bu yalancı güneş ve yağmura hazırlıksız yakalandı, oysaki o yağmurda dışarı çıkmayacakti ki bi daha...eridi..ici..
Sonntag, 16. März 2008
Abonnieren
Kommentare zum Post (Atom)
Keine Kommentare:
Kommentar veröffentlichen