Dienstag, 18. März 2008

Dip, Ses, Kara.

Sessizlikte
Karanlikta
Dipte

Sessizligin daha sessizi
Karanligin en karasi
Dibin de tepesi yoktur
Olabilecegin en "en"lerindesin zaten

Sonntag, 16. März 2008

Dilberim kandi

O konağın en üst penceresinden uzatırdı başını, gelen geçeni süzerdi hep. Kapısını çalana açmazdı kapıyı, o duymak isterdi geleni. Dilber adımını sağlam atardı hep, zaten o bakınırken görmezdi kimse. Dışa saçtığı hersey asilliğini tamamlardı hep. O gün güneş vuruyordu karşı kaldırıma, ağaçlardaki çiçekler sanki saçlarına taç gibiydi, içindeki huzur ve heyecan her an açacak laleleri andırıyordu. En güzel yazmasını taktı, bugün güneşi teninde hissetmek istiyordu, dışarisı onu korkutsa bile çıkma isteğine engel olamadı. En güzelini aldı herşeyin yanına, agzındaki o eşsiz tadı tarif etmekte zorlandi, ama huzurluydu. Aynaya baktığında dilber, o günkü güzelliğinin farkına varmıştı. Duruşunu kontrol etti, yazmasını düzeltti, eline çantasını alıp, özenle kapıdan adımını dışarı attı. En sevdiği bahçeye gidecekti, bir kaç ay önce görmüstü. Tekrar uğrayıp ne halde diye görmek istedi. Yola çıktı, ne kadar yabancı geliyordu ona bu his..Uzun zamandan beri hep karanlıktı hava, ama bugün ayrı bir aydınlık diye geçirdi huzurlu içinden. O artık yürümesini çok güzel beceriyordu. Yolu taşlıydı ve topuklu ayakkabıları ayaklarini sikiyordu üstüne, ama hiç bir şey engel değildi o an onun için. İşte burası..Burda güneş daha bir parlak sanki, içinde ki o laleler açıverdi hemencecik...Yalancı güneşe kanıp..Yağmurun ilk damlası yazmasına denk geldi...sonra yüzüne, sonra kalbine değdi adeta..Kandırmıştı dilberi bu yalancı güneş ve yağmura hazırlıksız yakalandı, oysaki o yağmurda dışarı çıkmayacakti ki bi daha...eridi..ici..

Donnerstag, 13. März 2008

Dene

Şimdi "o"nu an
Geçemediğin yollarda
Bakamadığın yüze
Söyleyemediklerin ile

Mittwoch, 5. März 2008

Afet-i Devran

"Aç güzelliğini afet-i devran,
içindeki cevheri,
gizemin bir bulut olsun ona,
sen akıt dur yağmurunu "

Dienstag, 4. März 2008

İnsanoğlu


Sınav ders iş derken birde baktım geçivermiş herşey, birde baktım akıvermiş zaman. Şu an trenin camından yansıyan Frankfurt güneşini izliyorum, insanoğlu kuş misali, sabah nerde akşam nerde. Güneşin yansıması bu yoğun ve yorgun günün acısını çıkarıyor sanki. Kulağımda "Norah Jones" kadife sesi ile tamamlıyor eksik yerleri. Geleceğe bir adım daha yaklaşmanın huzuru ve heyecanı var içimde. Son durakta binbir göz bekliyor beni heyecanla, benim adıma sevinenler topluluğu. Böyle kirlenmiş dünyada bunu sçyleyebilmek güzel olsa gerek. Güneişn yansırkan yarattığı renk tonu yüzüme gülümsemeyi yapıştırıveriyor. Gün geçiyor, yazılar son sayfaya dayanıyor, yolum bitiyor. Aslında bitmiyor, daha ne yollar bekliyor kim bilir beni. Önüne sunulan gün demeti, bazen huzur, bazen hüzün, bazen mutluluk bazen de hepsini bir arada sunabiliyor sana. Geride kalan anılar, önünde kalanlarda süpriz olsun. Derlerki "kader" diye bir şey var, ama yine eklerlerki "kaderin senin elin de". Elimde olsun ozaman, her günüm böyle olsun, bir trende güneşin yansıması mutlu edebilsin beni. Zaten Shakespeare ne demiş: "İyi veya kötü yoktur, bir şey vardır bunu iyi veya kötü yapan düşncelerimizdir". Her şey bir kökten çıkıp dallanır. Kader bizim elimizdeymiş, hadi bakalım ozaman!

3 Mart 2008/ Mannheim-Aachen ICE 17:48

Samstag, 1. März 2008

Ben ise sancılı olan..

Sözcüklerin yalan olduğu anları akıllara kazımaktan doğan bir sancı gibisin..Sancılarn gelip gidiyor, ben ise çekenim, çektirenin karşısında ayakları üzerinde sallanan, ip misali ince, kopmaktan aciz, sallanıp duruyorum..