Freitag, 22. Februar 2008

Not

Durdum, dinledim, içten dinledim, içten oldum, hak verdim, iyi olmak var ya ben onun için çaba göstermedim, olduğum gibi oldum. Değer verdim, ki bunu çoğu insan sadece kelime olarak bilir, asıl vermenin ne anlama geldiğini bilmezler. Ama ben yaptım yapabildim. Ayırt etmedim, konuşmadım, kötü düşünceleri süzgeç gibi geçirdim beynimden, kötü düşünmek istemedim ben hiç bir zaman. Yeri geldi üzüldüm, yeri geldi "çok sükür" yada "iyiki" diyebildim. İnatla sölemeye devam ediyorum, karşındakine olduğun gibidir sana olan. Sen ne yaparsan, iyi veya kötü bir şekilde alırsın cavabını. Cevabı isteyen sensen, duyacaklarını seçme şansın yoktur. İşte burda olanlar belli. Seçemediklerimi ne yapmalıyım? Kabullenmeli. Kabullenemediğin sürece kendini kandırmaktan başka bişi yapamıyosun ve bunun yarası ilerde pat diye kanayabiliyor. Neden benleri, ıspatları, soruları geçip olduğun, olduğum ve oldukları gibi devam etmek gerekir hayata. Zorluklara ve ağırlıklara karşı gösterdiğin çaba seni yıkamadığı sürece (ki buda senin elinde) seni güçlendirir, bu "kas" gibi bişey. Bu yazı daha devam edecek..Hayata ve kendime krşı söylemek istediğim yazılamamış tonlarca binlerce var çünkü benim...Ama önümdeki bu bir hafta da doğruyum ve çalışkanım!

Donnerstag, 21. Februar 2008

Kazan

Yüz, ten, koku, his, göz, bacak, Kalp, ses, göz yaşı, duygu, akıl, sinir, sabır, düşünce gücü, zihin, derin, güç, zayıflık, mutluluk, üzüntü ve hareket, hepsi bir kazana atıldı, karıştırıldı ve bunlardan insan çıktı. Kimisi hepsini kullanabilirken, kimisi de yarı yolda kaldı...

Einfach "weg"

Menschen gibt es, also die gibt es garnicht...Wenn was verboten werden sollte auf dieser Welt, dann sind es Menschen, die zwar einen Gehirn besitzen ( deswegen ja auch als einen Menschen bezeichnet werden), dieses aber nicht einsetzen. Was vorgeben, sich spirituell zeigen, die "cool" sind, aber die nur zu einfach sind und diese Einfachheit mit was anderem abdecken wollen, sich auf einer brüchigen Strasse fort bewegen, und es auch irgendwie schaffen weit zu kommen. Diese Sortevon Lebewesen sollte man einfach weg machen, oder für diese beten dass sie mal denken können. Wie armselig ist dies denn dass man sch belügt auf dieser brüchigen Strasse und dass man denkt man ist auf dem richtigen Wege? Weiter kommen sie alle, aber irgendwann kommt dann der Zeitpunkt wo sie die Welt nicht mehr verstehen. Um diese Einsicht denen zu ersparen sollten sie ganz einfach ignoniert werden auf dieser einfach zu schönen Welt.

Das sind meine Worte
Mehr gibt es da nicht zu sagen

Fino

Montag, 18. Februar 2008

SAHNE

Kendini kandırmaca sahnesinde
Tutuşturmuşlar eline şekeri
Yanlış zaman odasında
Yanlış insanlarla

Ümitsizlik sahnesinde
Baş rolü oynarken sen
Elinde şekerin
Bir türlü bitmek bilmez mi?

Kana kana
Doya doya
Ye dur
Bitmez ki

Denge

Derin
Ellerim
Neden
Geçici
Ellerde?

Sonntag, 17. Februar 2008

Mutlaka İzle

"Ahlar" ve "vahlar" geldiğinde,
saat "korkuyu" gösterdiğinde,
yemeğin "yalnızlık" olunca,
başa sarıp tekrar izle o filmi...

Özgürsün

Kimsenin zorlamadığı tamamıyle isteğin üzerine gelişen şeyleri yaşamakta ve öldürmekte de özgürsün. Kabullenmektir hayatın özü dedik ya, bıraktıklarını bıraktığını kabullenmekte özgürsün! Bunu yapmanın ince bir ipe bağlı olduğunu biliyorsun, senin tek sorunun unutmaktan korkmak, ama unutmakta özgürsün! Mutluluğun ne anlama geldiğini biliyorsun, önüne sunulan tepside yalanlar ve gerçeklerin birleştiği noktada duran ışığı karşında görürken onu yaşamakta da özgürsün! Senin adımların sağlam, attığın her adım sensin aslında, bunu yaparken basıcağın yeri seçmekte özgürsün! Arkanda bıraktığın izlerin, insanlara yaşattığın senler, kendine yaşattıkların, her nefesin, her duygun, her anın, her iç çekişin, her gözün ve her sözün senin taşların senin yapıların bunların seçiminde ve uygulamalarında özgürsün! Sen yaşıyorsun, yaşamda ÖZGÜRSÜN!

Mittwoch, 13. Februar 2008

Evli ve çocuklu

Yine bir sürü şey oldu..Yine dolu dolu bir gün geçti..İlk olarak sabah yedide(!) kalkmanın huzuru ile kendimi networklerin içine atıp http nedir html ne yer ne içer, efendime söliyim bu WWW zımbırtısı nedir diye boğuşurken kapım çaldı..Açmadım..Kimseyi beklemiyorum zaten mantığı ile devam ettim derse..Sonra ısrarla çalmaya devam edince birde baktım sarışın arkadaşım tanja kapımda..Elinde tofiefe bombasıyla bana süpriz ziyaret yapmış..süprizler beni geriyor normalde ama bu çok uygun çok ve yerinde yapılmış bir süpriz..kurtardı beni networklerin içinden bir fincan kahve ve yanında bide sigara ile kafamı dağıtmamı ve insana benzememi sağladı canım arkadaşım..Sohbetine doyum olmaz, dinlemekten sıkılmaz ve ısrarla benim iyi olduğumu ve hasta ruhlu olmadığımı savunur :) (buna hala nasıl inanıyor ben de şaşıyorum)..Neyse beş dakikalığına bir stop derken kalkıp diğer arkadaşlarla havanın tadını çıkarmak adına gidiyordu, dedim ben de geleyim kendime yiyecek bir şeyler alayım hemen şurdan..Çıktık allahtan elime çantamı almışım, ama durumum dehşet, kimsenin görmemesi lazım, malum ders ortamı, kendine bakmama zamanları ısrarla..neyse gideyim derken kendimi Tanjanın arabasında buldum, takıldım dayanamadım güneşi görünce, ama içim huzursuz, tanjamda beni avutma aşamaları içersinde gittik ünlü ponttor caddemize...asıl anlatmak istediklerime vardık sonunda..Orda iki arkadaş bizi bekliyordu yanlarında da ufaklık. Benden bir yaş küçük bir arkadaşım yanında kızı ile gelmiş. Yaşını neden inatla söylemek istediğimi birazdan anlıcaz. Efsane bir kişilik kızı, kızını ( Layal) görünce ben bile " bu ne artislik kardeşim" diyorum..Binbir şekle giriyoruz anam benimle de oynasın diye, oda zaten bu yüzden kendinden çok emin efenim :) Sonuç olarak çarpıklığa geliyorum..kızı olan arkadaşım benden bir yaş küçük ve dört senelik evli..o ikinci çocuğu düşünürken ve bana anlatmaya çalışırken, ben onun kızı için hazırlamış olduğu meyvelerden yiyorum :) O kızının döktüklerini toparlarken, yine ben çay bardağımı kırıyorum..O kızını giydirirken evet tekrar ben atkımı arıyorum, o kızının saçını yaparken benim saçım kolyeme takılıyor bide utanmadan bağırıyorum ve üç kişi kurtarmaya çalışıyor..ve bunun gibi bir sürü şey, o eve gidip akşam yemeğini hazırlarken ben yoldan hazır pizzamı alıyorum eve gelip tekrar network karmaşası içersine dalıyorum..Bugün anlamadım tekrar bu "evlilik" yaşa değil başa bakıyor:)..Ben de kendime hep sorardım ben küçük çocuklarla neden bu kadar iyi anlaşıyorum diye, meğerse aynı dili konuşuyormuşuz :)

Sonntag, 10. Februar 2008

"Biz"

Yağan yağmur tanecikleri ne kadar acıttı o an kalbimi..Gidişini izlemek. Bana gelirken bile gideceğini düşünmek yakarken tenimi, şimdi dönüşü olmayan gidişleri izlettiriyorsun bana..."Sen"i giderken görmeye alışkın değilim ki "ben", "sen" gelendin hep. Dilimin tutulduğu ve ayrılığın yakan ateşini hissettiğim anı anlatmamı mı istiyorsun şimdi benden? Ellerimizi kenetleyenken şimdi nasıl olurda anı olarak bırakırsın beni hayatında? "Biz"dik adımlarımızı birleştiren bu yollarda, "biz"dik sessizlikte aşkın sesini duyabilen, "biz"dik "biz" diyebilen, şimdi nasıl "sen" ve "ben" oluruz ki? Nasıl silebirim ki seni daha yazamamışken?

Freitag, 8. Februar 2008

Einsamkeit ist das Los aller hervorragenden Geister.

-Arthur Schopenhauer-

Ud

Bütün özelliklerini severek taşıdığım dedem bana birde araplık damarı bırakmiş..Kan çekiyor napayım..Ben de bir gün böyle çalabileceğim udumu umarım..

http://www.youtube.com/watch?v=S9tGPTYqfCs

Senfoni

http://www.youtube.com/watch?v=NRqf-lgs9mk

Doğum Günü


Sen çok ufaksın daha, yeni ayaklanmaya başlamışsın, içeri girdim bıdı bıdı bana koştun ve boynuma atladın..Atlayış o atlayış yapıştın kaldın..Ta eskişehirden kalkıp gelip Aachena güzelim eşyalarımı kırdın, gece uykumu bölüp sinekleri öldürmem için görevlendirdin beni, cadılık yaptın, arabada bir kere olsun rahat vermedin, yine cadılık yaptın, benimle tartışmaktan zevk aldın herzaman ( iki inatçı yan yana gelirse olacağı budur zaten), içeri girip sabahın köründe toz aldın, mutfağımın yerini sildin, çılgındın, "ay sinem" diyip durdun. Sonra büyüdün, hangi arada ben de anlamadım..Büyüdün beni dinledin geceler boyu, bstın küfürü....Beni örnek aldın, yeri geldi ben seni örnek aldım..İyiki doğdun, iyiki yapıştın bana! Hiç kopmayacak zincirlerden bizim bağımız, herzaman yanındayım böcek, herzaman seninleyim, herzaman yanımdasın ve her zaman benimlesin! Herşey gönlünce olsun, doğum günün KUTLU olsun!!!

UNUTMAK

"Zamanın gücü karşısında ne kadar da zayıfız ve zayıf herşey..."

Sonntag, 3. Februar 2008

Güzel bir günden bir demet mor lale


Bir insanın ismi, hayatında tanıdığın herhangi bir insanın ismini duyduğunda aklında çizdiğin bir resim vardır. Aklına gelen ilk nesne, isminin veya karakterinin çağrıştırdığı herhangi bir cisim. Ben bunu çok yaparım, uymasa bile aklıma saçmasapan şeyler gelir. Yine böle bir insan. Adını duyduğumda zihnimde mor tonlarında bir lalezar, içinde binbir börtü böceğin barındığı en sıcak ve en tatlı bahçe. Bugün anladım en yakışan resmi uyarlamış zihinciğim. İnce, narin, tatlı kişilik, duyarlı ve azimli..Bugün gerçekten üzüldüm, ben seni neden bu kadar geç tanıdım?

Freitag, 1. Februar 2008

Sarışın Mavi Gözlü


O günü hic unutmuyorum, elimde oyuncagimla vardigim kapiyi, hayretle baktigim yollari, yerken tadina doyamadigim cikolatalari, duyupta anlayamadigim sözleri, yeni yeni oyunlari, tramvaylari ve yagmaktan bikmayan ama biktiran yagmurlari. Geldik iste yuvamizdan kac bin kilometre uzaklikta olan bu yesillik kapli ülkeye. Yere dösenen taslarla insan ve gökyüzünün ayni renk tonlarinda oldugu ülkeye. Sistemin icinde huzur bulan insanlarla dolu, kurallari uyulmak icin yapilmis, yolsuzluk kelimesinin kendi dillerinde karsiligi olmayan ve hatta buna gerekte duymayan bir ülke. Sarisin mavi gözlü Almanya´dayim. Gelenlerin uyum saglamasi gerekirken, aslinda gelenlere uyum saglayan ülke. Zamaninda yabancilari zehirleyip yok etmeye calisan, simdi ise yabancilarin en ugrak yeri olan ülke. Carpik ve karmasik bir tarih, tarihinden utanan hatta hala bunun sizisini yasayan ve hasarlarini tamir etmeye calisan bir ülke. Mimarisi ile bile belirli bir cizginin disina tasamayan, binlerce bilim adami ve sair yetistirmis ve insanogluna sunmus olan bir devlet. Geldigim vatan ise bir okadar karmasik ve düzene karsit. Hizla gelisen ve dört bir yani masmavi denizler ile kapli, insanlarin yagmur duasina ciktigi, yerlere dösenen taslarin pembemsi ton da üretildigi, politik gelisimleri maymun istahli, bir türlü düzene erisememis bir ülke. Yurdumun insani düzene ve kurala okadar yabanci ki arabaya konulan sinyal dügmesinin neden kondugunu bile anlamaz ve bu yüzden kullanmaya tenezzül bile etmez. Kirmizida gecilen, yesili hic olmayan esmer kahve gözlü Türkiyem. Ama burada nefes alacaz artik burada kosturup yolumuzu cizip hayatimizi sekillendirecez dediler bize, ne olursa olsun alismaya calisin. Disari ciktik, donuk insanlar, biz ise saskin kalmis türk vatandaslari. Cok ufagiz daha, siyahi beyazi ayirt edemiyecek kadar ufak, ama türk kültürüne sahip cikmaya cabalayacak kadar da büyük. Yasam ve hayat kosusturmaca ile bi sekilde akip gecerken biz bu zaman sürecinde ordan oraya savrulduk durduk. Daha cok türk kaldi icimiz, disimiz ise biraz daha almanlasmaya yakinlasti. Iki kültürün de güzel yanlarini almaya calistik belkide ama bi cok yerde cakistik. Cevrene uyum saglamak, ama bunu kültürünü kaybetmeden yapmak ne kadarda zormus halbuki. Ara sira parcalayip ayiriyor beni bu karisiklik iste bu yüzden hep düsünmekten uzak durmayi tercih ediyorum. Düsündükce battigim bu ikilemin yüz üstüne cikmasini engelliyorum belkide bu tavrimla. Beni bulundugum konuma eristiren ise ailemden aldigim egitim. Simdi ise onca sene yasanilmis bir hayattan sonra ortaya cikmis bir karakter olarak fikirlerimi ve kültür anlayisimi savunmaya calisirken, karsimdan aldigim tepkiler cogu zaman cökmeme ve cizdigim resimleri veya kurdugum hayalleri sorgulamama sebep oluyor. Bunca zaman neye inanmisim ben diye kivrilmak zorunda kaliyorum suskun köseme. Oysaki ben donup kalmisim göctügüm zamandaki türkiyemde, orasi degisirken ben korumaya ve sabitlemeye cabalamisim. Yasadigim ülkeden aldigim ise hep ayni sey olmus: Sen türksün, türklügünü koru. Türklük veya almanlik diil benim derdim, sadece kültürümün özünü bilmek, saymak ve onu hak ettigi gibi yasamak. Düsüncelerimden dolayi bazen kücümseniyorum hatta bazen cok geri kafali oldugumu bile düsünüyorlar, oysaki ben sadece özünü arayan ama bi sekilde yolunu kaybetmis, ara sira önüne cikan agaclardan cesitli meyvelar toplayip salatasini yapmaya calisan kücük masum daha cok saf bir kizim. Ikilem de kalmis Almanya da yasayan türk gurbetciler ve ben diye ayirt ederken aslinda ben de onlar gibi düsünüyormusum. Benim de onlardan bir farkim yokmus megerse. Ben sadece belki de ailemden gelen egitimden dolayi bi yerimi daha siki tutabilmisim ama ayni zamanda uyumumuda saglamaya calismisim. Kaybolmamisim bu kültür savasi icersinde, yada yeterince kaybolmamisim. Cektigimiz ipin ucunda hep Türkiye sevdasi olmus, zaten ipide o yüzden cekmisiz. Simdi ise ipin ucu yaklastikca, cekmesi daha da bir zorlasiyor. Geri dönmekten hic korkmayan ben, korkularimin farkina varip onlara yenik düsüyorum. Cünkü ben arada kalmis kültürdeyim, hala onu korumaya calisiyorum, kumral kültürümü. Duydugum hersey artik ters yönde etkiliyor beni, yoksa alman damarim mi kabariyor belirsiz. Bir türlü ayirt edemezken kültür savasindaki taraflari, nereye ait oldugumu bile tam belirliyemiyorum. O yüzden yaziyorum, icimde dönen pervaneleri biraz da olsun yavaslatmak icin belkide, yada okunuldugunda tastikleyecek insanlarin oldugunu bilipte yanliz olmadigimi görebilmek icin. Benim de vatanim Türkiye, kanim gurbetci ve düsüncelerim alman-türk karisimi!